Pages

25.1.11

Sana Biat Ettim Blog!

Bak blog. Sana yazmaya geldim. 2 ay oldu yine işsizim. İnancım oydu ki sana yazmazsam hayatım düzen girecekti ama daha bir bok oldu güzel kardeşim. Annemi komşulara benim dedikodumu yaparken "bi gitsede gurtulsah" derken yakaladım yine. Ama o ilk duyduğumda ki bunalımlar olmadı. Kendi kendime "giderdim ama işim var ahuauha" dedim gittim çekirdek yedim. Kendime yeni bir sitil oluşturdum. Taktığım bere, bıraktığım top sakal... Kuzey İrlandalılara döndüm. Mahallenin bıcırları fotoğraf çekerken yakaladı beni "turist turist ananızızıkm" dedi kaçtılar. Durdum turistlere üzüldüm iyi mi... Demek bu şehre turist diye gelenler analarıyla dönüşte kesinlikle helalleşmeliymiş, onu anladım.  Kafada yarattığım totemim yine kaba etimde patladı, kafamda başlayan her tırışka inanç gibi. Ben sana ne yazdım blog!

Sana aşk hayatımdan hiç bahsetmedim. Zaten kendi kendime bile konuşurken bahsi geçmeyen mevzuyu buraya niye taşıyayım? Daha önemlisi eğer mevzu kadın olacaksa dikkat edilmeli. Kadın yüreğinin ateşini idrarıyla söndürür ve kadın yüreğine işeyebilen tek varlıktır. Ben böyle tehlikeli varlıklarla uğraşmam. Uğraşsam da yazmam. Bu halimle inime sığmıyorum bide götüme çalı bağlamam. Cinsel hayatımda tık desen yok. Homoseksüel değilim. Bildiğin taş gibi erkeğim. Sadece yakalarsam mucuk mucuk erkeği değilim. Bacıma aldığım ilk üniversite hediyesi pufuduk köpek vardı. Geçen ona sarılmış uyumuşum. Son yıllarda cinselliğe en yakın durduğum yer odur kabul edersen.

Dünya meseleleriyle aram yok. İşsizim tek mesele o. O da dünyanın para politikası işte. Dünya dediğin gözünü para bürümüş planetten ibaret. Paranın hiç ettikleriyle piç ettikleri arasında kurduğu ortak yerleşim alanı. Çok somut örnek istersen bir gökdelen ve dibinde yatan evsiz adamı düşün derim. Ama dünyanın kahrını orta direkler çeker. Aha zengin oldum aha zengin olacam derken ya hiç olur ya piç. Kısacası bu. Uzununu yazmak istesem zaten yazardım.

Uzun yazılar yazdım. 3-5 cümleyle blog tutanlara ayar oldum. Hala içimizde gezinen onlara twitter'ı gösteriyorum. Gidin orada yazın 140 karakterli cümlelerinizi. Hem sağlamından 300 tane yazsan popüler bile olursun. Parmakla gösterilirsin, ayakta alkışlanırsın. İlk cümlen benden olsun "Ruhlarımız bedenimizi aydınlatan güneşlerdir. Yakmamasını istiyorsan iyilik yap." Kafadan attığın cümle bu kadar olur işte. Neyse bu kötü örnek olsun irrite olma hemen. Düşünsen daha iyisini yaparsın. Heeyy üç-beş kelimelik blogcu sana diyorum?!

Sana en çok kafama en çok takılan şeyleri yazdım blog. Bundan sonra da aynı yolda ilerliyorum. Sana yazmadığım günlerin daha bok geçmesine binayen gel elini öpeyim, sana biat ediyorum.

*** Bu bir blogla barışma yazısıdır.

3.1.11

2 Yıla 2 Çift Söz!

İlk hitabım sana değil 2011, 2010' a...

Güle güle 2010. Seni televizyon karşısında elma soyarken uğurladım. İlk 3 dakikası saz solosuyla başlayıp, tam "bu türkünün sözü yoh mu lan" diye sorulduğu sıralarda uzun havayla çığrılan türküler dinledim bıyıklı amcalardan. Bebek gibi kadınlar izledim annemin "ıyyyy iyice götüme dönmüş iyicee" diye kıskandığı. "Ayyy nasıl başlarsak öyle olur, gülelim eğlenelim" dediği anda taksim meydanında götüne parmak yiyen kadınlar vardı bir sene götüne ve kendine sabır dilediğim. Tepkisizdim. Televizyonda her telden vuruyordu, ben sadece elmamı soyuyordum dostum. Anlayacağın sen gidiyordun ama gidişini hiç ziklemiyordum.

Biz özel günlerde marjinal takılmaya çalışmayız. Evimize bit taşıma ihtimali yüksek ağaçlar getirmeyiz, getirsek de yakacak içindir. Onlara bi dünya parayı elektirik faturasına yansıtacak lambalar takmayız. Babam eve geldiğinde "ayh ya! karıcım ya bu gece kırmızı şarap içsen olur mu? beyaz şarap almayı unuttum" demez, haliyle annemde ona beyaz şarap almadın tribi yapmaz. En çok kardeşim özel bişeyler yapma gereksinimi duyar, o da oturur kıçının üstüne ayak tırnaklarını ojeler. Bende sabaha kadar uyumiyim diye cinli filmler seyrederim sonra da sabaha kadar her gün duyup ziklemediğim sesleri cinlerin yaptığını sanar, bi yandan işemeye gidemeyecek kadar tırsar bi yandan söverim.

Annem yeni yıla 2 ay öncesinden kesmediği  bıyıklarını kenarda dürterken bir yandan da babamın her özel güne özel aldığı lokumunu şapıldata şapıldata yiyerek girdi. Babam renklerin gücüne inanıyor. Her özel güne atanan bir renk ve rengine göre lokum. Bakın bu aslında hayatında değişikliklere yer açmış bir psikolojinin eseridir. Tarihten bi haber olsan evdeki şeriat yeşili lokumlardan ramazan bayramında olduğunu, yeşillerin yanında kan kırmızısı lokumlardan kurban bayramını, siyah lokumlardan 10 kasımı, beyazlardan 23 nisanı, mavilerden 4 temmuz amerika bağımsızlık gününü, bok sarısı lokumlardan yılbaşını anlarsın. Özel günün bizle çok alakalı bir özelliğe sahip olmamasından dolayı yaptığımız tek özel iş babamın güne özel lokumlarından yemek oluyor. 

Yılbaşına mahsus sadece noel babanın hastasıyız. Ama baydı. Hep aynı kıyafet, ne oluyor yani kırmızı kafa, beyaz sakal? Benim kanımca noel baba pek ala sarıklı, cübbeli, usame bin laden gibi alaca sakallı bir adam da olabilir. Yani tırsmayız, ayrıca hediye bırakmaya daha müsait tipler olarak karşımıza çıkarlar. Ne bilim, noel baba şu son 2 senede kadamda cimri bir imaj bıraktı. Ayrıca bir kaç soru işareti; noel babalar kişisel temziliğini nerede, nasıl yapıyor? koltuk altı, etek altı traşları olunuyor mu? Olunmuyorsa terlenip çiş kokulmuyor mu? Bu sorularda sanki varmış gibi zihinde hayallere ve iğrenmeye yol açıyor. Nereden de esmişse birilerine bir de noel anne çıkardılar ortaya. Her sene noel baba iyice kapanıyor, noel anne biraz daha açılıp saçılıyor. Noel babalar bu işe ne diyor bilmem de Medusayı seksi bi karı zanneden bazı erkekler noel anneler için "offf yavrumm kırmızı donun olayım" diyor. Ayrıca noel annelerle ilgili daha az soru oluşuyor kafada; sevişiyorlar mı? ve nasıl?

Annanem noel babalara hocaefendi diye sesleniyor. Yani ağzın hiç olmayacak tarafına denk gelse de noel babalara "bu nasıl tip lan" diyecek olsan hocaefendiye saygısızlıktan cinli, perili, cehennemli, sohbetlere müebbet mahkum ediyor adamı. Sadece annanem değil, üniversite yıllarında ek iş olarak yaptığım noel babalıktan biliyorum çokça kadın iki dakka yerinde durmayan atom çekirdeği beyinli çocuklarını "hocaefendi şuna bi ohusana" diye getiriyordu. 

Annanem noel babalara da, yukarda tasfirini ettiğimiz usame bin laden tiplerine de hocaefendi diyor ama noel babanın tarzı hoşuna gidiyor olacak ki evlilik önceliğini noel babadan yana kullanıyor. Hangisini alırsın sorusuna hep utangaç gözlerle noel babayı işaret ediyor. Olay tarz meselesi de olmayabilir. Ben biraz annanemi tanıyorsam o kostümlerin içinde kesinlikle kayış gibi çocukların olduğunu biliyordur. Hocaefendi de anca sempatik bir gizleme yöntemidir. Evet bu konunun üstünde düşünecem.

Son hitabım sana 2011.

Merhaba 2011. Seni televizyon karşısında elma soyarken karşıladım. İlk 3 dakikası saz solosuyla başlayıp, tam "bu türkünün sözü yoh mu lan" diye sorulduğu sıralarda uzun havayla çığrılan türküler dinledim bıyıklı amcalardan. Bebek gibi kadınlar izledim annemin "ıyyyy iyice götüme dönmüş iyicee" diye kıskandığı. "Ayyy nasıl başlarsak öyle olur, gülelim eğlenelim" dediği anda taksim meydanında götüne parmak yiyen kadınlar vardı bir sene götüne ve kendine sabır dilediğim. Tepkisizdim. Televizyonda her telden vuruyordu, ben sadece elmamı soyuyordum dostum. Anlayacağın sen geliyordun ama ben gelişini hiç ziklemiyordum.