Pages

14.10.11

Çorabını Değiştirmeye Mecali Olmayan Adamın Neyine Dünyayı Değiştirmek!

İnsanların tarihe nam salması ne derece müthiş bir olaydır ve bu işi kısa zamanda becerebilenler naçizane benim nazarımda "dahi" grubunda toplanır. 35 yaşında göçmüş, aynı dünyada aynı oksijeni tattığımız Mozart'ı tek bir eserini bilmese de nenelerimiz bile tanır. Yine merhum orta yaş delikanlılarından Steve Jobs şu satırları yazmamızın, okumamızın mimarlarındandır. Diyebiliriz ki Mozart'tan farkı nenelerimizin tanımaması olabilir, ancak dünyamızı siyah kazağı, mavi pantolonu ve yarım bir elma ile değiştirmek onu kahraman bir dahi yapar ve yapmıştır da. Bu mevzu çok makro ve seçici bir mesele olması yanında mikro ortamlarda da benzerlerini yaşarız. Makro dedik mikro dedik kafaya hafif anasonu verdik geçelim mevzuya.

Benim bu bloğu açmam babamın öldüğü güne dayanır. Normal değildir. Babası ölen insan ağlar, perişan olur bacım gibi gider 3 gün yemek yemez. Rengi portakal sarısının az açığına çalıncaya kadar, ruhiyet-i hali kulak memesi kıvamına gelinceye kadar bunalım yaşar, sonra girdiği o karanlık dünyadan ruhi bir güçlenme, keskin bıçaklar gibi boktan gidişata göğüs gerecek kadar cesaretle çıkar. Oturup blog açıp yazı yazmaz, ilk yazımız kanatlanmış olsa da, sonraki yazılarımızda sık sık babamdan bahsetmişliğim, ağzından yazmışlığım, onu yaşıyor görmüşlüğüm vardır. Bu da benim bunalımım olabilir ve o karanlıktan çıkışımın yazısı da bu olabilir bittabi.

Babamın gençlik ideallerinin ufacığını fotoğraflar anlatırdı. Faşist diye atıldığı 2 üniversite, yüksek öğretim men cezası  ve 25 sene sonra aldığı af sonrası 3. üniversitesini kazanması dışında kendisinin neler yaşadığının çok büyük kısmını "yakinlerden ölen insanlar arkasından anlatılan anılar" serisinden öğrendim. Anladığım kadarıyla bizim peder kendini tam bir "mal" gösterebilecek kadar dahiymiş. Hayatının hatası için üzülerek annemle evliliğini işaret edeceğim. Bakın annemi kötülemiyorum, kötülemem de. Ancak insanların "birbirine denk olma" durumu faşist babam için kendisine bir zeval gelmesinden korkan aile eşrafı tarafından "görücü usulü" bombasıyla havaya uçurulmuş. Bilmem kaç bin kitap okumuş bir insanın Ömer Seyfettin'i tanımayan biriyle evlenmesi çocukluğunu eve muhkem bir durum olmadıkça gelmeyen babasını görmeden geçiren bir nesile teslim eder ki mevzu bahis neslin azımsanmayacak kadar çok olduğunu düşünürsek, toplumun kolonlarından "aile" yapısının alt üst olmasında yegane sebebinin birbirlerini her müsait mekan ve zamanda düdükleyenleri konu alan berdüş dizilerin olmadığını görürüz. Hayata bakış açıları benzer, birbirlerini anlayan, dinleyen ailelerde 15 sene kocası öksüren bir eş, kocasına üst kat komşusunun aldığı son model çamaşır makinesini değil, göğüs hastalıkları hastanesini gösterir. Kader tarafından baktığımızda vadenin geldiği günü değiştirmeyecek bile olsa, daha sağlıklı ve geleceğini gören evlatların yetişmesine vesile olabileceğini ve kader mekanizmasının bu varsayıma karşı çıkmayacağı görüşündeyim ki bu da bir varsayım.

Babam gibi bir adam olmak isterdim, onun yetiştirdiği gibi kendimi yetiştirmek ve hatalarını kendime ders ederek dünyayı değiştirebilecek bir insan olabilirdim. Ancak dünyaya "tavuk-yumurta-civciv" paradoksuna benzer çakma paradokslar yaratmak dışında esaslı bir katkım, hiç değilse inşası süren bir yapıya koyduğum tek bir taş olmadı. 

Bir ton işle uğraşınız varsa aslında hiçbiriyle uğraşmıyorsunuz demektir. Aslı şu olmalıdır; Bir ensturman mı çalacaksın o zaman onu çal herkes dinlesin, inşaat mühendisi mi olacaksın o zaman öyle bir bina yap ki hamile kadınların canı kireç çektiğinde duvarlarını yalamaya kıyamasınlar, şarkıcı mı olacaksın o zaman onu öyle bir söyle ki seni dinleyen kendisini jiletlemekle yetinmesin yanındakini de jiletlesin, yazı mı yazacaksın, o zaman yaz Ahmet Hakan bile okusun, iç geçirsin. Yaptığın işte en iyi olduktan sonra kendini beğenmek en meşru hak olur; kendini beğen, arkandan siktir çekilsin, Meyve ver taşlan düşen elmanın da yarısını ısır "benim yarım elmamı yiyin taam mı!" diye de atarın olsun. İnsanlar sırf sevmesi için mütevazilik göstermek sanal bir sevgi yaratır, insanın sevilmesi için yapması gereken ilk iş kendini sevmesi ve kendine güvenmesi olmalıdır. 

Ben hayatımda tuttuğum hiçbir işi aslında yapamamış bir adamım. Şu yazıyı yazıyorum mesela her kelime bir öncekinin gayri meşru çocuğu. Cümleler piç haliyle. Bırak yazı dediğini Ahmet Hakan yazsın, sen becerebildiğine git dedim sürüce kez, mamafih piç cümleler kurmayı bırakmayı bile başaramadım. Her küfür ettiğim imkan ve şeraitten affımı dilerim. Aynı hayatı sürdüğüm hatta daha kötüsünde olup dünyaya parmak atan arkadaşlarım var benim, bu da mikro ölçekte onları "dahi" pek tabi beni "mal" yapar. 

*Steve Jobs yaşarken kıymeti bilinen ender adamlardandı kendisine rahmet diliyorum, ancak mezarına neden herkes ısırdığı elmayı bırakıyor anlamış değilim, acaba yarım elmayla onu mu demek istedi?
*Mozart dedim ama ben Beethoven hayranıyım özellikle de 9. senfoniyi yazan ellerini, duymayan kulaklarını yiğerim ben onun!
*Babamı artık sadece özlemiyorum. Özlemek, onun için çalışmak kadar insanı hayırlı evlat yapmıyor.
*Bu satırlarla dörttür Ahmet Hakan lafzı kullandım. Okumadığını bildiğimden rahatça atıp tutuyorum bu da Ahmet Hakan'ın bu satırları okumamasının güzel yönü.
*Kocakulaklı bir maldan ayrıntılı nameler dinlediniz, saygılar.

5 Kere Tükürdüler, Elhamdulillah...:

Azze dedi ki...

Vay be!

Kime giydirdin, kimi yücelttin anlamadan geçti satırlar. Hiç de öyle senin sandığın gibi cümleler arasında münasebetsiz bir ilişki yok. Aksine biri diğeriyle öyle güzel ilişkili ki bir selanik bir haroşe örmüş gibisin, öylesine sıcak yünlü yünlü yani aklın durur.

Baba Kabakulak'ı saygıyla anıyoruz.

Steve Jobs'a gelince, tamam eyvallah saygımız sonsuz ama, ne bileyim, BİR GÜNDE HARCADIĞIYNAN 3 AY GEÇİNİRİZ ALÜMÜNYÜM!

Hoşgeldin Kanka, özlediydik ;)

Azze dedi ki...

Mimdir mim! Hadi bakalım ;)

http://azzeben.blogspot.com/2011/10/ve-sahnede.html

SÖZÜN ÖZÜ - SALİH YILDIRIM dedi ki...

Hoş Geldin Dostum...
Nerelerdesin bea kardeşim. Her gidiş gelişinde daha bi özletiyorsun kendini, kıymet bilinsin diye yapıyorsan, Biz senin değerini , Steve Jobs'un yarım elması , Ahmet Hakan'ın ise yazıları seviyor, kıymetini biliyoruz :))

Çok içten bir yazı olmuş. Kendimden bir şeyler buldum yine.
Teşekkürler bu güzel paylaşım için.

Daha sık görüşmeyi umuyorum güzel insan.

SEvgiler dostum...

Adsız dedi ki...

bazı babalar ölü olsalar bile bir çocuğu eğitmeye devam ederler işte böyle:) baba ayrıca biraz da anneden farklıdır. anneler önüne koyduğu sıcak çorbayı içebildiğin sürece hissettiğin biridir. (tabi bunun da nedenleri var. o konuya na girmeyelim.) lakin baba kimlik ve kişilikse eğer hayali yeter. bakınız isa ve babası..baab ortada yok bi kere saçını okşamadı oğlan peygamber oldu..:)
şaka bir yana konu tema güzel ve güncel. okumaktan memnun kaldım. bir tavsiyem olabilir hoşgörünüze sığınarak. kısa ve devrik olmayan cümleler kullanmazsanız daha akıcı da olabilir.
yazının amacında biraz takıldım. bu bir edebi çalışma denemesi mi? yoksa kaybınızın acısıyla başedebilmek için paylaçma çabanız mı?

Unknown dedi ki...

Merhaba; bloğunuzu çok beğendim, yazılar oldukça orjinal. ben de sizi kendi bloğuma beklerim:)
www.Tuubasah.Blogspot.Com

Yorum Gönder

Bir de sen tükür şu kulağın suratına!