Pages

28.9.09

Bana Kısaca Feys De!

Sene bundan bilmem kaç sene önce, hani üniversiteli arkadaşlar toplanır, çay kahve içer, zengin olanı gider bi de cips alır, komikte bir arkadaş varsa komik olmayanlar, komik olana durmadan "ergün pembe" tarzı "muz ortalar" atarlar şöyle gelişine vursun da gol olsun, tirbünler seyirciler yeni oluşturdukları meksika dalgasını yapsın hesabı.

/bu kadarı komik olan olmayan her gencin başına zaten gelmiş olan!/

öyle bir ortamdayız. günün komik çocuğu o gün hep ben mi güldürcem lan ayarını bağrımıza basaraktan ambians dışı kalmayı tercih etmiş.

/hani bizde insanız,saygı filan. ısrar yapmadık diye gelmemiş lavuk/

biz de hiç de komik olmayan gençler olarak,

/az biraz sıkıldık ama hiçbirimiz de hiçbirimize çaktırmasın hesabı!/

açalım internette neler oluyor, bu günler internette online filmler düşüyor. hemen aşağıya inip 1 lira verip süper bi film alacağımıza, internetten açalım zattirik bi filmi 10 saat bekleyelim ne fakiriz ne cimri az biraz teknolojik olalım aurasıyla açtık film bakacaz. ortamın ileri gelen bilgisayar bilginleri, adres çubuğuna google yaz bakalım, hah şimdi kutuya yaz ki; "beleş yabancı film" gibi

/bi o aklımda kalmış valla!/

destekleriyle filmi açmış bulunmuş oldular. o sırada, o ana kadar cenabet olduğunu düşündüğüm, daha o gece tanışık olup, hiç de kaynaşamadığım bir zat-ı uyruk;

"ben 5 dk bi feysbukuma baksam da sonra başlasak" açıklamasıyla birden sivrildi.

/ha ortamdaki hiçkimse bilgisayar bilgisine bok sürdürmediğinden kimse feysbuk ne lan diye sormuyor tabi!/

ortamda kendinden emin ama bir o kadar da tedirgin olan arkadaşımız;

/klavyeye fiziksel olarak temas halinde bulunan çok bilmiş!/

ne "nasıl yazılıyo lan!" diye sorabilmekte, ne de yazabilmekte olup birden bire ayağa kalktı; "olum altıma işedim yaw! siz bakarken ben işiyim ama ben işerken siz bakmayın!" diye herkesin birbirine bakmasına vesile olduktan sonra, herkes klavye yolunu elbette zat-ı uyruğa gösterdi. arkasındaki meraklı bakışlara aldırmayan muhtemel cenabet kişilik, çok böyle sakalsız, bıyıksız fotoğrafının aydınlattığı siteyi bizlere gururla sunmuş oldu.

/ahiretten sonraki en ebedi mekanımız; feysbuk!/

Kimse o an nasıl üye olunuyor gibi salak saçma bir ofsayte düşme hareketi yapmadı elbette. Ancak ertesi günü herkesin feysbuklarda bulunmasının çağrışımı şaşırtmayan bir gelişme oldu.

/burda bi flulaşma, bi yıllar sonra havası mevcut!/

efendim cici zaman, kaka zaman derken, bir gün evde nöronlarımla yalnız kalma gibi bir işaret başıma geldi. İnternet gitmiş,

/sorun sağlayıcıdan o yüzden işaret diyorum!/

ev arkadaşım, her zamanki gibi bulaşığı üstüme yığmış halde memleketinde,

/elini vicdanına koy lan rahat mı uyudun yoksa!/

daha bir gün evvelinde "genelev" telefonunu andıran biçimde çalan telefon sus pus kesilmekte. aklıma ilk gelen şeyi sorguluyorum o anda; ama acayip birşey farkediyorum herşeyde ilk feysbuk geliyor aklıma. Feysbuk arkadaşlarımı babamdan daha fazla önemsiyormuşum gibi bir istatistikle karşılaşıyorum,

/babamı 1 haftadır aramamışım!/

sonra babam niye aramadı diyorum. feysbuka mı üye lan bizden gizli psikosunda buluyorum kendimi. internet gelir gelmez değişeceğim avatar, kırpacağım fotoğraflar var diye kendi kendime çok yoğun bir adam portresi çiziyorum. havalanıyorum az bişe sonra düşüyorum.

/zira feysbukun verdiği havayı kıçım sesli veriyor!/

o anda zaten bütün olayın işaret olduğuna yemin ettiresice bir olay başıma geliyor;

/mesaj efekti; dıt dıııttt dıtt dııııttt/

telefonuma mesaj geliyor; yazıldığı gibi okuyor, okunduğu gibi buraya yazıyorum;

"olm. lan seni grdk az once feyste lan olum oyle bse var da bze ndn sylmyn, seni gdi snii:)"

ilk okuduğumda mesajın harbi mi bana lan kısmındaydım. sonra ne diyo la bu lavuk, sana ben numarayı veren kafamın derkene aklıma birden bildiğimiz ampül geliyor, hatta ampüller ama yanmıyor resmen kafamda fedon hareketi usülü parçalanıyorlar; feysbuk!

/feysbuk, eskiden özelim olan her ne varsa alayına küfrediyor, ya da tam tersi! hatta bence tam tersi!/

bir site bir adamın böyle mi kimyasını bozar. hem de hiç huyu olmayan bir şekilde; arkadaşın mesajıyla. o güne kadar da aramız çok iyi değildi tamam feysbukla ama o gün olan olay nedir öyle. tamam hadi insanlar adımı biliyor diye kendimi kalgonit reklamında oynayan gaddar tamirciler gibi hissedecek değilim

/hatta çok da resistansımın kireçlenmesi!/

ama kardeşim bu kadarı nerden çıktı! mırç vardı ben çocukkene, adımı değiştirip kendimi pusuya yatmış panterlerin önüne "cansu" diye atardım, "f "misin "m" misin sorularına da "oturgaçlı götürgecim" gibi salağa yatar, gül gibi geçinip giderdim. ama kimse çıkıpta bana sen medium ölçüsü boxer giyiyormuşsun diye de

/benim bilmediğimi bilenlerden!/

istihbarati bilgiler taşımazdı. başlarda milletin çok canı sıkıldı; atıyorlar işten diye. ama inanız ki sağlam sebepler vardı.

/sen misal patronsun, çalışanın senin kızın hakkında oraya buraya yerim ben onu ayarı yapıyor!/

ya kardeşim mantıklı düşünün, hayal edin bak;

otobüstesiniz, götününüz dibinde arkadaş muhabbetlerinden bir hoşnut var.

dese ki;

beni tanıdın değil mi?, evet ben o ib.eyim şimdi bana telefonunun pin numarasını ver de rehberine bakayım! verir misiniz?

/reji uyarıyor; veren verir olum, sanane alan memnun veren memnun, kolonya götür abilerine bakim sen!/

vermem diyen yazar, öz eleştirişisini yapmış,

/ne fışkı yiyorum lan ben feysbukta!/

ve ayrılık kararını alaraktan hesabını silmiştir. bende istiyorum diyenlere kıyağını yine yapmakta, nereden silebilir diye bakanlara göz hareketiyle işaret etmektedir.

/adres uzun sen buna tıkla direk git en iyisi!/

24.9.09

Sinek Bir Ruh Hastasıdır!

Sinek nedirle başlayalım;

sinek bir böcek değildir.

/çok zeki!/

Sinek bir hayvan da değildir

/insanoğlunu tanımayacak kadar cahil!/

İnsanoğluyla alıp veremediği henüz çözülmemiş, çözülmez olandır. hani biz bunların babasını, annesini, eşini, dostunu duvarlara yapıştırıyoruz ya hah işte o onların ders almasını değil mallamasına insanoğluna savaş açmalarına neden oluyor. Japon kamikazecileri gibi salak cesurlardan kendileri yani.

Biz bizeyiz; insanoğlunu hepimiz biliyoruz. Evet doğa tahribatında üstümüze yok.

/hatta o konuda yalnızız!/

ama sineklerin de tahriki gündeme gelmeli artık diyor bu yazıyı kaleme alıyorum;

Şu an bir sinekle başım feci derecede belada. sıktığım onca sinek ilacı beni dahi uyuşturmuş, sineğe tık bile dedirtmemiştir. Dün akşam yine aynı saatte yine aynı mevkide dolaşan bu sinek

/ara ara burnuma girmeye çalışmakta, ara ara kulağıma!/

şimdi herkesin rahatlıkla hayaledebileceği sinek kovma refleksi var hani,

/ki o artık benim bir parçam!/

elimizi sineğin geldiği yöne ters istikamette savurma suretiyle yaptığımız. hiçbir işe yaramıyor. sinek büyük bir inat ve bence matematik dehası. elinizi dahi kaldırdığınız yerin tam üstüne basamazken, sinek kovduğunuz yerin tam üzerine başarıyla konabilmekte, o iğrenç dokunuşları insanı ayardan ayara götürmektedir. Sonuç olarak; en mülayim insanda dahi bir canlıyı öldürme isteği yavaş yavaş yükselmektedir. Sonra karar; öldürün!

/nefs-i müdafa duygusunu hissediyoruz hep beraber!/

ilk yarım saat içerisinde infazı gerçekleşememiş sinek ise, ilkin kanatlarının yolunması, sonra bacaklarının koparılması, öldürülmesi hatta ölüsüne vurulması isteğini resmen kamçılamaktadır.

/şu an monitörün üstüne duran bela! bu satırlar sana!/

Dikkat edilmelidir ki, çocuklarda bu sabır çok erken bir zamanda taşmaktadır. uykunun en güzel yerine puf yapmış sineğe ilkin işkence aletleri gösterilmekte,

/iğne, ateş, lastik, katlanmış dergi, tırnak vb.!/

sonra akla gelen tüm işkenceler bir bir uygulanmaktadır. hadi öldürüyorum, ekolojiye de bir katkım olsun mantığında zeki evlatlarımızdan bir kısmının ise sineği örümcek ağlarına fırlattığı görülmüştür.

/rejiden ekşın; panter emel canlı yayına bağlanmak istiyor!/

Elbette sinekleri öldürelim demiyorum ama, sinekleri öldürmeden rehabilite etme gibi bir yöntemi de ben bilmiyorum.

/panter emel' e destek gibi ama değil de gibi; sümüğümü çıkardım ama yalamadım, masanın altına sürdüm gibi!/

Yine de National Geographic sinekler serisinde anlatılanlar gerçekten dinlenilir cinsten;

sinek mide bulandırır ama küçük olduğundan değil.

/alışık olanlar zaten o satırı okumadan aşağıya geçmiştir bile!/

deniyor ki; sinekler bacaklarında bakteri taşır, o bakterileri de ürettiği bir toksinle yok edermiş efendim. yani öyle hep bilindiği gibi salgın hastalıkların birinci dereceden muhatabı değil, tam tersi koruyucusu olma yolunda yolcuymuş efendim.

/ota kon, b.ka kon, sonra gel bana kon! ben bırak salgın olayım canım!/

Yapı olarak insan yapısından yaklaşık 6 kat daha karmaşık bir yapıya sahip olmasıyla da çengel bulmacada hiçbir harfi çıkmamış kazık soruya benzetilebilir.

/tavana nasıl konuyora gelmiyorum bile! zoruma gidiyor! kıskanıyorum!/

Ayrıca yine belgeselde ki amca, babası sinekten türemiş gibi öyle savunuyor, öyle bir açıklama yapıyor ki; tüm yaşam sineklere borçluymuş mesela. sinekler olmasa kokudan hiçbir canlı yaşayamazmış.

/yazar burda sanki iplememiş gibi görünmekte ama harbi mi lan ruhiyetinde belgeseli takip etmektedir!/

Bu açıklamalar elbette sinek alemi hakkında düşündürücü, ibret verici olarak kayda geçecektir. Ama açıkçası hiçbir sineği öldürmemin önüne geçemeyecektir.

/yazardan rejiye ekşın; panter emeli alalım hattan, benle uğraşan sineği affettim zira!/

20.9.09

Alternatif Akım Yemiş Minik Yürek!

geçenlerde pek bir elektirikli iş yapıyorum; yıkanıyorum

/elektrikli şofbenle yıkanıyorum, hepsi bu aslında!/

geliniz görünüz ki

/yok artık! oku yeter ne görcen!/

elektirikli şofbenimiz, gözle görülmeyen bir yerden kaçağı vermiş musluklara, duş ahizesine doğru

/ne alakaysa/

musluğa dokunduğum anda inanılmaz bir duygu hissettim hatta bağrına daha önce hiç elektirik yemeyenler için bir de mübalam var; resmen musluk benle elimi benden aldı tokalaştı. sonra birşeye dikkat kesildim ki elektirik bir dalga edasındaydı.

/denemek için tekrar dokundum diyim de vay mal diyin dimi!/

olayı bilenine sormak üzere mahallemizin en bıyıklı elektirikçisini bulduk ve söyleşiye başladık, adam resmen yemiyor içmiyor şarj oluyor.

/elektirik zafer koydum adını bırak hep öyle kalsın/

zafer beyfendiye tabi böyle bir soruyla gidince zafer bey bi güldü alaya aldı, ne conconlar var havası filan

/bi kez yıldırım düşmüş tam tepesine/

konuyu etraflıca sordum soruşturdum baktım ne anlattığı belli değil okuldan bir arkadaşa gittim o anlattı olay şuymuş değerli okur öğrenirler;

alternatif akım yemişim ben, elektirikte dalgalı akım olarak da bilinen akım şekli imiş.
hani bi tarafımız elektiriğe çarptığında çekebiliyoruz ya elimizi işte bu akımın alternatif olduğunu gösteriyormuş.

...101010101010...

...010101010101...

doğrultusunda seyir halinde olmakta olup yukardaki şekile de görüleceği üzere 0 (sıfır) noktasından da geçmekteymiş. bu sayede akım sıfırlanmakta elimi çekebilmekteymişim.

/prizlere gelen elektrik misal!/

birde doğrudan akım şeysi var ki o adamı incitir türden;

doğrudan akımlara temas adamı kömüre çevirmekte, moleküllerin tamamen değişmesi ve elektiriğin bir parçası olması itibariylede zaten bırakmasa da olur muhatabı etmekteymiş.

/akü bide pil de buna misal olsun bakalım!/
/desene ev işleri öldürmüyö, e ben evlenirim o zaman!/

19.9.09

Bayram Şekeri Al Öyle Git!

sabah daha afyonum patlamamış, 20 dk olmuş ki ben uyumuşum. kapı yokum evde ayağını yemeden çalmaya devam ediyor.

/kuş sesi zili ama bildiğiniz kuş değil önceki hayatında dinazormuş mesela!/

hani sırf gıcıklığına atlet don katı da açarım ben o kapıyı ya hadi bozmayalım tipimizi. hiç üşenmedim girdim duş aldım

/kapı ötüyor!/

en cici elbiselerimi giydim, parfümümü sıktım en ücra noktama kadar, tam açıyorum derken aynada saçları gördüm hemen jöleli bir müdahale ile saçımı da hallettim. çok cici olmalıydım

/zira o saatte gelen bu kadar inat insan kişi, olsa olsa hayati bir işareti bağrıma basacak bir evliyadır düşüncesi mevcut bende!/

oldumda! yaklaşık sıkılmadan yarım saat öten kapıya vakur tavırlarla yaklaşıp kapıyı açtım ve unuttuğum bir günü kuyruğa girmiş takriben 16 çocuk ellerinde poşetle hatırlattı. arefe günü!
hadi bea ulan bugün son mu oruç düşünceleriyle girdim çocuklara çikolata verip kafalarını okşamak suretiyle az biraz şirin göründüm. hüzün yaptım çok az, kapattım kapıyı uyudum anasını satim!

/burda zaman hızlıca akıyor şimdi!/

uyandım! herşeyin farkındaydım artık bugün arefe günü, yarın bayram, ramazan bitti, mesaj mı atsam millete, bloğa mı yazsam, komşularıma mı sarılsam telaşesiyle caddeye çıkıp turlamak fikrinde durdum.

/nerden nereye!/

evime yeni geldim bilgisayarı da az önce açtım. bayram namazını bekleyemedim;
bayramınız mübarek olsun efendim!

/ayrıca çocukları da severim!/

18.9.09

Uyuyamamak Problemdir!

sözlüğe yazıyorum bir de blog yapıyorum diyorsanız bazı sosyal mesajlar sizin elinize de bakar demektir. gelelim cümlenin hamile olduğu yavruya;
uzundur yatamıyorum,

/ne hoş bir şimdiki zaman tadı değil mi?!/

hani önceleri nasıl yatamıyorum soruları soramayacak kadar uzun zamanım kalmadığı için belki de bilincin halı altına süpürmüşlüğüm olabilir. ama resmen özlüyorum yastığa 5 kala uyku haline geçişime şaşırmadığım günlerimi.

/çok da fifi diyenlere konunun alayınızı ilgilendiren bölümü geliyor!/

bu özlem içerisinde sabah kalktım hemde bütün gece yatamadan. hiç üşenmedim açtım google babayı, araştıralım dedim insan neden uyuyamaz.
sonuç şaşırtıcı; zaten çoğunuz uyuyamıyormuşsunuz. %90 gibi hemen hemen bütün sülalemin içerisinde bulunduğu büyük çoğunluk uyku sorunu çekiyor buluyormuş kendini yastığa kafayı koyduktan sonra. %90 ın içinde hemen hemen hiç çocuk yok

/bebek demiyorum bak türkçemi kendine bulaştırma!/

istatistikler giderek acayipleşirken sorunu açıklamış üroloji uzamanı bir teyze

/şaka ya ne ürolojisi hem de teyze zuhaha!/

deniyor ki;

içinize attığınız tüm tepkiler uymanıza nanik çekiyor. yani bir gün boyunca küfredilecek yere ben terbiyeliyim ayarı çekerek, kafa göz dalınacak yerde hadi büyüklük bende kalsıncılık tamam adamı dış dünyada ahlaklı yapıyor ama uyuku sorununu da yanında getiriyor. yukarda bahsi geçmişti çocukların hemen hemen tamamı hemen uyuyabiliyormuş diye.

/çıkarsamayı da siz yapacaksınız artık!/

tepkilerinize mani olmak suretiyle uykunuzu b.k etmeniz sizi geceleri şu kitaı okudum mu acayip uyuruma götürebilir ama tıp yemiyor böyle şeyleri sayın okur uyurlar... tıp diyor ki; tepkilerini delikanlı gibi ortaya koymayanların alayının ta...

/ki tıp böyle şeyler söylemez; sorun uyuyamıyorum!/

gibi değilde abi rahat olun ya kimseye söyleyeceğiniz içinizde kalması patlar, uyuyamazsınız, uyudum sanar uykunun dinlendirici devresine geçemezsiniz, sonra hiç olmadık şeylere çatarsınız diyor.
gelelim sosyal mesaja; takma herşeyi diye sizi teskin etmeye çalışanlardan başlayarak uykunuzun hesabını sorun ve o %10 luk halk içinde "psikopat" diye adlandırılan süpersonik uyuyan insanlardan olun!

Ben tıpa güvenerek yazıyorum sinirlendirmeyin elimde kocaman bir beyzbol sopası var artık.!

17.9.09

Cem Garipoğlu Yakalandı!

fifi bak ne diyorlar!

şimdi artık bir ton yakalandı mı, teslim mi oldu, ak sakallı dedeler mi rüyalara girdi, millet kafayı mı yedi, ak parti işimi? muammer güler adam mı? erken seçime gidilir mi gidilse ak parti yine %50yi devirir mi tartışmalarının fellik fellik olacağı şahsımın bir süre protesto nedeniyle televizyonlardan uzak kalacağı bahtsız, yersiz, kolpa haber.

/aşağısı aşırı isyan içerir. klavyeyi patlatırım la ben bunun kafasında diyenler okumasın!/

bir mesele eğer bir millet meselesi haline getiriliyorsa ilkin sorulmalıdır; bu mesele neden millet meselesidir? elbette olay kötü bir olaydır. her ne kadar rahmetli münevver kardeşiminde sağlam ayakkabı olmadığı söylensede

/ki ölü. ki... tamam tamam anladınız!/

olay cinayet olayıdır ve devlette kendine düşen en baba mesleği icra ederek zanlısını, suçlusunu, şahidini, işpikçisini bulacak, yeri gelecek öttürecek ama sonuca ulaşacaktır. ancak malesef bizim devletimizde bu olay iki türlü yanlış işlerlik göstermekte;

1- bizim ülkemiz tam siyaset ülkesi, bir olay oldu mu illa ki siyasete bağlanır, yanında olduğumuz siyasi görüş keşke olsacılık havaya estirilirkene karşı görüşe ver yansın edilir hatta bazı bazı siz öldürdünüze bile getirilir.

/boku çıkana kadar siyaset!/

2- bizim ülkede bir olay ses getirecekse illa ki zengin bir aktör bulunur. bakınız bir, iki örnekle

/bir, iki derken ben bir tane vercem sizin aklınızda milyontanesi canlanacak!/

vakti zamanında selçuk üniversitesinde okuyan bir öğrenci arkadaşın boynunu kestiler, öldürdüler ama bizim haberler tık demedi, sözlüklere konu olmadı, kimdi peki?

/kim kimdi değil mi?!/

ankarada alayı bilkent' te paralı süper sonik öğrencilik süren 7 arkadaş vardı doğalgaz zehirlenmesi nedeniyle

/yüklemi hepiniz biliyorsunuz o yüzden yazmaya tenezzül etmiyorum!/

peki tam bu olaydan bir hafta sonra 9 kişilik ailenin yok oluşunu hatırlayan var mı? yada edirnede sobadan zehirlenen genci hatırlayan? efendim olay birilerinin ölümüne üzülmeme değil, hepsi elbette birilerinin evladı üzülmemek elde değil ama nedir bu ikicilik? parası olan daha kıymetlicilik? bu ezicilik? günlerce şehit haberi veriyor haberler, 30 saniyeyi geçmiyor

/nereli oldukları, annelerinin baygınlıkları, babalarının geçirdiği şok dahil.!/

günlerce neydi bizi bu kadar enterese ettiren şey sadece bir cinayet mi? elbette hayır. garipoğlu ailesinin mal varlığı ve karabulut ailesinin elinde bulunan medya gücü. şöyle tecelli eder efendim; basın karabuluta der ki bu adamlar gırla para sahibi. artık kızın gitti. başla sabah sabah sedalara, anahaber bültenlerine sonra da garipoğluna de ki hele aç paranın kesesini basından gazı alan karabulut alır soluğu orda burda. gün gelir bu para işleri ifşa olur sonra bi bakarsınız ki karabulut deli şakası yapıyor millete. birgün perihan mağden ablam bir yazı yapmıştı, gün gelir linki de konur;

/da an itibariyle saat geç oldu bilahare diyelim!/

o zamanlar biz 14 şehit vermişiz bağırlar can yakıyor

/korkmak yok hiçbirinin ismini sormayacam!/

hiçbiri cem kadar münevver kadar medyatik değildi. bir türk bayrağı vardı üstlerinde o da zaten onlara yeter havasındaydı. perihan ablam şöyle diyordu; o şehitlerin 4 ü teşfikiyeden, 4 ü ortaköyden, 3 ü de leventten kaldırılsa acaba bugün hala terör diye birşey konuşur muyduk?

/ki bu bi ton millete alüminyum cant kapağı oluyordu zaten.!/

hasılı kofti, yersiz, olağan, doğal bir haberdir.

/anlayana bu kadar kelime!/

15.9.09

Call Of Duty 4 ve Zaman Manyaklığı!

okurum, yazarım, dikkat kesilir, küfreder, şakalaşırım bazende oyun oynarım. Fifa serisini takip etmişliğim vardır mesela 97 den bu yana, call of duty' nin ilk oyununu oldukça kıytırık bulmam nedeniyle delta force takipçiliğim sürdü bir zaman o da bilgisayarımın şu an elinizdeki cep telefonundan daha az işlevli olması nedeniyle

/elinizdeki cep telefonuyla başladım, daha neler biliyorum neler!/

takipçiliğimiz sona erdi bende yeni oyunlara zaten zıt gitmekteyim irticacılığıyla dos oyunlarına döndüm.

/tarih yakın tarih aklınıza 90 lar gelmesin!/

elbette oyun manyaklığım yok ama hangimizin canı arada sıkılmıyo ki?

/samimi olayım; yemeyin lan beni hepiniz oynadınız!/

sonraları yeni bir bilgisayarı valla bacım için istiyorum ayağıyla aldırdık çok şükür.

/her ne kadar bacım pek görmesede!/

benim de isteklerim değişti tabi sardırdım bir parça call of duty'e bi baktım tam benlik arada evde bile elimi silah şekline sokup adam geliyo mu la koridordan kafasına sıkmam lazım ki tek atışta ölsün şerefsiz paranoyasına girmek hoşuma gitti belki de.
komşumuzun zıpır çocuğundan geçenlerde call of duty 4 modern warfare oyununu aldım kurdum ve her zamanki sapıklığım ile oyunu en zor modda başladım oynamaya

/sadece kelimelerde değil oyunlarda da artistlik yani!/

arkadaş her bölüm benim tonla ölümüm oluyor, o kadar ölümden sonra hayata küsüyordum az daha. ben daha yeni askerliğe gidecek bir tc vatandaşıyım psikolojim inanılmaz kötü.
hele bir bölüm var oynayanlar bilir, böyle 15 sene öncesi diyipo bir bölüme götürüyor önünüzde bir tane komutanımsı dandikov

/olay çernobilde geçiyor o yüzden dandikov yoksa sıradan bir dandik!/

arkasından koşturuyorsunuz bi ton badire atlattıktan sonra bu dandikov bir artislik yapim derken düşen helikopterin altında kalıyor

/aynı zamanda; malov. salakov. öküzov. nasıl ayar etti bak yine beni!/

sizin helikopter gelene kadar görev bu adamı bi ton rus askerinden korumak. adamı taşıyıp bir yere otutturuyorsunuz o çay sigara yapıyor siz paso ölüyorsunuz.

/30 kişi dövdü beni anne!/

ta ki meşgul bir adam olduğumu hatırlayana kadar böyle 1 hafta bölümü geçemedik. sonra aklıma şu hile olayları geldi hani kullandığımda kendimi az biraz ezik hissediyorum ama inanınız ki harbi meşgul bir adam olmasam kullanmam

/ya anlamıyorsunuz! uyanamıyorum bazen iftarı kaçırıyorum!/

hileler sayesinde oyunu bitirdim oyunu oynar halde olanlar varsa süper sonik bir gıcıklık yapıp sonunu söyleyecem; o 15 sene önce bi b.ku yiyemeyerek öldüremediğiniz amcayı fokuslu bir efektle öldürüyor, oyunun verdiği ekstra uçak kurtarmaca oyununu da oynayıp oyunda emeği olanlara fatihayı okuyup kapatıyorsunuz.

/okumasaydın banane!/

yarım elma, gönül alma hesabı şimdi hilelerin yarısını sizle paylaşcam

/yok artık yemedin dimi!/

hilelerin tamamı şu şekilde;

Oyundaki “in-game” oyun ayarlarından “console” seçeneğini aktif hale getirdikten
sonra oyun içinde “~” tuşuna basınca gelen konsol ekranına önce "seta
thereisacow 1337" yazıp enter’a basıyoruz. Sonrasında daspdevmapyazıp yine
enter’a basınca oyun hileler aktif olarak tekrar başlayacak. Hata için
endişelenmeyin, return game ile kaldığınız yerden devam edin oyun tekrar
başladığında; Konsol ekranında yazılabilecek kodlar ve işlevleri:
give all:
Bütün silahları almanıza yarargod: Ölümsüzlük modunotarget: Düşmanlar sizi
görmezden gelirgive ammo: Mühimmatınızı doldururjump_height #: Yerçekimini
değiştirmenizi sağlar (Normalde = 39)timescale #: Zamanı (Normalde =
1.00)cg_LaserForceOn 1: Bütün silahlara lazer görüş desteği sağlargive :
İstenilen eşyayı verirdemigod : Ölümsüz olursunuz ancak yara alınca ekran
sallanmaya devam ederr_fullbright : Birçok şeyi görmenizi
kolaylaştırırcg_drawGun : Silahınızdan kurtulursunuzcg_fov : Bütün silahlarla
zoom yapabilmenizi sağlar.

/hile olayı alıntı tabiki de benim böyle bir yazı üslubum yok bi kere ben ağzı bozuk bir yazarım!/

3.9.09

Obamayı Pek Sevdik!

napolyon' un 1700 sonları 1800 başları
/anlaşıldığı üzere kıytırık tarih!/
mısır halkına seslendiği düz metin sahur manisi vardır. diyor ki napolyon mealin özeti olarak;ey mısır halkı, her kim derse ki bu adam bizim dinimizi parçalamaya geldi, onun bi sülalesini osmanlı imparatoru hareminde oynaş edinsin. ben acayip peygamber sevgisi taşıyan kur'an müptelası bir adamım. kim bir eşyaya sahipse, kimin bir arazisi var ise onundur elbette.
/bir çeşit herkesin elindeki kendine demek istemiş bizim topal!/
bizim derdimiz onlara sahip olanlarla değil, onlara el uzatan, osmanlı padişahına dil uzatan isyancılarla. ey imamlar, şeyhler, dervişler, abiler, ablalar sizde şunu biliniz ki biz osmanlı padişahlarının bir numaralı kankalarıyız. onların canlarını yeriz. fransızlarda 5 vakit namazında insanlardır.
/g.tünü yiyim ayağı yani!/
bize destek olacak olanlar müsterih olsun, ürkmesin, biz sizin yanınızdayız...

/jart, jurt...!/

mısır hitabelerini napolyon amca dillendirdikten sonra mısır eşrafınca çok sevilmiş, lavaş ekmek arası kebaplar, soğuk ayranlarla uğurlanmış, bir daha gelmezsen ölümüzü gör cinsinden de can ciğer olunmuş, sonraları napolyon mısıra da girerken tahmin edilebilecek üzere hiç yorulmamış.. sonraki dönem ise mısır için vur patlasın çal oynasın.

/mısırlılar vuruyor, çalıyor, fransızlar oynuyor; ağır sömürge anlamında!/

peki gelelim konunun özünü olayın mısır hitabeleri ile günümüz olayları arasındaki ikişkisine. ailece çok sevdiğimiz,
sözlükte olsa anında badilere ekleyesimiz barac obama 4 haziranda kahirede neredeyse aynı konuşmayı gerçekleştirdi,
kahireyle sağlı sollu hiçbir ilişkisi olmayan insanlar dahi adamın olumlu yanına ısındı. sanıyorum ki;


/gönül isterki bütün kahire böyle sansın!/

obamayı başa getirenler bush' un bok ettiği herşeyi temizlemek istemekte ve bunun için doğuya açılımda daha rahat hareket edebilecek noktaları sağlam öğrettiği gibi çok sağlam da bir örnek vermiş, olmuş, pişirmiş, yemeyi beklemekteler.