Pages

22.11.10

Nesi Garip Lan Bunun!

Ben ne zaman bişeye tövbe etsem kesin bi sevdiğimiz olaya el atıyor, ben de o eli öpüyorum, arkasını döndüğünde de kendi elimi kafama vuruyorum. Şimdi bu garip bişe mi? değil kardeşim. Ben garip bi adam değilim, garip alışkanlıklarım da yok. Hatta şimdilerde çok meşhurlaştı; "Gerçek hayatta nasılsam öyleyim. Çoh doğalım. Harbi kocaman kulaklarım var. Elbette malım lan." edebiyatına da son verdim. Samimi görüncem derken bok da etmeyelim hayatımızı. 

O kadar fakirim dedim, işsizim, tipsizim dedim kendim bile inanmadım. Babam bulmuş yazdıklarımı "azına zıçtımın çocuu 19'una giriyorsun diye aldığımız Alfa Romeo' nun üstüne 8 tane araba değiştin. Utanmıyon mu fakirim demeye! İtolu it. Bidaha seni canın sıkıldığında Maldivlere gönderim sen de bana küfret. Şerefsiz." diye bastı küfrü, bastı küfrü. Bütün gün babamın şirketinde takılmaktan canım sıkıldığı için akşamları latin dansı kursuna gidiyorum. Kızlar benimle dans etsin diye çok yoldu birbirlerini. O kadar da adele dolu, kayış gibi bi çocuğum. Arkadaş çevrem doğal olarak elit insanlardan oluşuyor. Tek zayıf yönümüz kadınlar. Her kadına "bizim" gözüyüle bakıyoruz, sonradan filmimizi bile yaptılar "Fatmagül' ün suçu ne?" diye. 

Bak yine şizofrene bağladım. Bu garip bi alışkanlık olabilir mesela kendimi bi bok hissetmediğim anda kafada lacileri çekip, oraya buraya fırça atan patronun zengin piçini oynuyorum. Kendime bi geliyorum anam bağırıyo "galhsana lan manyah makarna yaptım yoğutnan ye!" diye. Azcık internette gözüm bişeye kaçmış olsun, azcık oyalanmış olayım hemen başlıyor "ahh yemekler soğudu, doğal gaz israf oldu, ah ben bunu doğuracağıma kocaman ossursaydım Allahım ahh!" diye. 

Üçün beşin hesabını yapmaz annem. 0,03ün 0,05 in hesabını yapar. Ben üniversiteyi bitirdiğimde doğan çocuk okula gider olmuş, anam beni hala otobüslere kendimi öğrenci diye yutturmam konusunda derin taktikler verir. "Göz göze gelme, hemen parayı ver git, bişe sorarsa dilsiz taklidi yap, yemezlerse vallaha param yoh de, azcıh acındır gendini..." gibi. Bu da onun garip alışkanlığı demek ki. ahaaha aslında ne garipmişiz lan biz.

Gelelim mevzuya mim olayını bitirdim ben. Artık mim olaylarını nezaket çerçevesi içinde kabul etmiyorum. Mimlendirmeyin beni anama söylerim o bloğunuzu caaarrttt diye ortadan yırtar söyliyim. Ama mimi yollayan bidost. Yani azcık gören göz bu insanı kırmaz arkadaş. O yüzden bu yazı 3. paragrafa kadar sürüyor. Hem hazır bazı kendime küfretmekten yorulduğum mevzular var onları da paylaşırım nolmuş ki dimi beya?

Blog Yazıyorum

En son şu yazıyı yazdıktan sonra bitirmiştim yazma işini. Ondan sonraki her yazıya son yazı bu diye başladım. Aradan geçmiş bilmem kaç ay hala yazıyorum. Bu benim bilmem kaçıncı bloğum gençler. Onları da hep bu son blogtu kapattım bitti diye kapattım. Ama ona bi dur dedim. Artık blog kapat-aç yok. Yazmamak var. Ama öyle kolay mı lan kafada adamın ırzına geçen kelimelerden kurtulmak. Aradan en fazla 10 gün geçiyor başlıyor kelimler beynimde ur olmaya. Üst üste 2 defa arka sıradakileri izlesen vazgeçemiyorsun lan. Nerde kaldı yazmayı bırakmak. Yani bu bir yetenek meselesi değil. İstek-arzu meselesi. Yazmaya yeteneğim olduğunu hiç iddia etmedim ama yazmak istiyorum. Dayanamıyorum zaten yazıyorum. Tuhaf, garip bi alışkanlık gerçekten...

Testereye Gidiyorum

Ölüm hepimizin gerçeği. Tanrıya inananın da inanmayanın da ortak donesi aynı "üç günlük dünya..." Tabi üç günlük tabi ölüm var, tabi ölcez de kardeşim Allah ölümün de hayırlısını nasip etsin. Ne ölümler var testereden bildiğimiz..

Testereye ilk bi arkadaşın tavsiyesiyle gittim. Yani ben biliyorum ki o arkadaş çok narin, çok hanım bir arkadaş okumuş film hakkında bişeleri de öyle öneriyor. Hele gittik sinemanın önünde yeni sevgili çiftleri görünce ben kesin sanat filmine giriyoruz zannettim. İlk filmin afişini görenler bilirler, 

/bilmeyenler de şuradan öğrenirler./

Bi teyze var kafada enteresan bişe, ne olduğunu daha hiç testere izlememiş biri olarak hayatta çıkaramazdık. Yani çıkarsa mesela adam sevgilisini alıp ilk film diye testereye gider mi allaaaşkına? Filme girdik daha ilk yarıydı bizim yeni sevgililer ayrıldı. Kız baya çocuğa bağırıyordu salya sümük. Pek dırsmış. Bizde tırstık hatta ben filmden sonra bütün sülaleme küfrettim. Bir daha böyle bir filme girersem bu sefer bütün sülalem bana küfretsin hatta küfretmesin gelsin direkt uygulasın dedim. Bu döngü 6. seriye kadar böyle gitti. Ben her testerenin yenisi gelmiş diye duyduğumda sessizleştim,içime kapandım. Her sinemanın önünden geçtiğimde dayanamadım girdim. Her çıkışta sülalemle yine karşı karşıya geldim. 

Yani tamam bi insan öldürülür ama böyle öldürülmemeli dostum. Hatta dostum senin sorunun ne biliyor musun? Senin sorunun yok. Sorun benim gibi mallarda ki sen öldürdükçe biz geliyoruz. Yani adamı parçalara ayırdığı yetmiyor, bide adamın ölümüne mantıklı açıklamalar getirip adama ayar da oluyoruz. İğrendirirken maktülden de nefret ettiren bi film. Sonunu da nasıl ediyor da bi mantıklı, gizemli, heycanlı bitiriyorsa öyle dayanamayıp giriyorum işte. Toplamda 4 dakika film izliyorum o da genel de en sonu.. Hayret bişe.

Umumi Tuvaletlerde Enteresan İsteklerim Var

Ne geldi ki aklına hınzır çocuk? Tenim tenine mi değecek bok kokusunun içinde? Hadi diyelim bok kokusu yok olcak mı zannettin? Ulan tuvalette değil de pembe puf yataklarda olsak nolur lan pis herif. Derhal çekül huzurumdan. 

İstek şu;  pisuvar kullanılacaksa bana göre en soldaki, tuvalet taşı kullanılacaksa bana göre en sağdaki merciyi kullanayım. Yani burda bana göre sol-sağ dedim de kafa karıştırmasın size göre de aynı taraflar oluyor. Nedeni yok. Zaten adı garip alışkanlık değil mi? Ben mantıklı bi sebep sunduktan sonra neresi garip olacak ki yahu?

Yalnız Bi Yolda Yürüyorsam Kesin Çikita Muz' u Söylüyorum

Şimdi Yaşar Nuri Öztürk' ün kitap pazarlama şekli gibi olacak ama o konuya şuradaki yazımızda değinmiştik valla.

Vs.Vb. Gibi

> Bi paket çekirdeği çift elimle nefes almadan yiyorum, en son kalanını yarım saatte bitirmiyorum. Önce şöyle dişlerimin arasında gezdiriyorum, Kabuğunu dişlerime sürte sürte inceltiyorum, yavaşça içindeki tohuma ulaşıyorum. Hissediyorum, ucundan kıt kıt yapa yapa yarım saate yayıyorum.
> Asla eve gittiğim yoldan geri dönmüyorum. Kesinlikle farklı bir yol kullanıyorum.
> Yere asla çöp atmıyorum. Çünkü küçükken yere attığım çöp nedeniyle peder bey tarafından bi bayıltılmışlığım var. Yani alışkanlık değil de daha bi algıda zartlama diyelim buna.
> Kısa yazamıyorum. Bütün yazılara bir paragraf diye başlıyorum, dönüp baktığımda oha diyorum. Kısa yazanlara özeniyorum ama uzun yazanları seviyorum bak ama.



8.11.10

New York' ta 5 Fısalmış Balon!

New york'ta beş minare ye gittik bugün. Toplumsal verilerin içinde kaydı, feysbuk hesabı, cep telefonu olmayanlar bile ordaydı.Mahsun tam artiz olmuş kardeşim. Helal olsun. Ama filmlerinin en sonunda nedense hep bir ağlatma isteği görüyorum. Mahsuna televizyonda soruyorlar; Mahsun böyle böyle diyorlar, ajitasyon yapıyormuşsun, gözlerin kiri pasını atıyormuşsun diyorlar, başlıyor gözleri dolmaya; "on iki sene önce yazdım lan ben onu" diye. Nalakası var Mahsun? Desene ben duygusal bir vatan evladıyım. Ayıplıyor muyuz? Manyak mısın Mahsun?

Bir mısır alalım, yanımızdaki ağzında hılaç hılaç mısırı gevelerken sadece sinir olamayalım dedik. Sinir olurken aynı zamanda sinir de edelim, filmin de ayrı bir metaforu çıksın istedik. Aldık mısırımızı kolamızı efenime söyliyim, geçtik oturduk.

Tam 45 dakika reklam verdiler. Yuh dedik, arada küfrettik, birbirimize mısır filan attık... yok geçmiyo zaman. Ne filmmiş arkadaş 45 dakika reklam yahu 45 dakika. Gerçi 45 dakika boyunca daha önce 37 ekran tüplü televizyonlarda izleidiğimiz reklamlarda bi çeşit haz da aldık. Ama baydı, sıkıldık, gına geldi, mısırımız da bitti, o kadar para verip neden bu kadar reklam izlediğimizi sorguladık. Arada millet birbirinin koltuğuna oturmuş görevli onları ordan oraya sürüklerkene Allahtan birbirlerine girdiler de azcık kavga gürültü oldu zaman geçti.

Film başladı. Başları tamamen ekşın. Ama bi yandan da kıllanıyorum yani bütün bu ekşınlar zaten fragmanda vardı daha olur mu olmaz mı, oldu da olmadı, vurdu da kırdı, aha herifin karısı hristiyan çıktı derken ilk yarı bitti. Havada böyle gözle görünür şekilde bi manyama ortaya çıktı. Kimse bi bok anlamadı, noludu, kim kime vurdu derken kimse yerinden kalkmaya fırsat bulamadan ikinci yarı başladı.

Yani dedik ya fragmanlar bünyeyi kıllandırdı diye. Bünye doğru yerden yapmış gıdı gıdıyı. İkinci yarı tek bir ekşın olmadı arkadaş. Millet Mahsun'un dağda hanımını kurda kuşa yedirmiş ayı gibi fink atmasının nedenini çözemediğinden, en yakınındaki mısır paketlerini kemirip kemirip Mahsuna küfretti. Yani "senin derdin neden bizi o kadar gerdi" filmine dönüştü bi anda.. Anadık mı sonuna kadar bişe, yer yer işe... Ama böyle gizemler çözülürken vay canına gibi değil de daha bi hımm şeklindeydi tepkiler.

Sonunda nihayet o Mahsun'un final ağlatış sahnesi geldi. Sinemada göz yaşlarında yer yer boşluklar gözlendi efenim. Ben herkesin o duygulandığı son sahneleri izleyemedim bile. Yanımdaki yarmanın ağlayışı tee 3 sıra önlerini bile duygusal sele gark etmiş, ben döndüm adama bakıyorum. Böyle korkutucu bir ağlama olamaz kanka. Resmen ben adam ölüyor sandım. Karanlıkta bişe de görünmüyor, yanındaki kadının sesi geliyo arada "bülent lütfen sakin ol yağğ" diye. Tam rezillik.

Film bitti arkadaşım. en çok ağlayanlar salonun önünde bekleyen diğer matine sosyetesine kızarık gözleri göstermemek için kalkmadılar yerlerinden. Ağlamış gözlere merhem niyetine ıslak mendillerle ıslak gözlere deva aradılar.

Şimdi tabi fragmanlarda iki üç el silah sesi, azcık taramalı, biraz operasyon havası, bir iki havada uçan insan beğenide de uçma yaratıyor ama işte bastın mı bir mp3 player parası filme, bide istediğin gibi çıkmayınca fıs oluyorsun. Annemin haberi olsa o filme o kadar para verdiğimden, beni beş minareye gerer üstümde cuma namazı kıldırır yemin ediyorum..

O değilde millet Kurtlar Vadisi Filistin' in fragmanı kesinlikle izlenmeli. Filmini siz bilirsiniz. Bence fragman iyidir.

6.11.10

Fişlenmiş Beyinler Aşkına!

Oturun çocuklar. Sessiz olun bakim. Ders başlıyo kırmiiim bi tarafınızı. Fişlerden devam ediyoruz...

Evet şimdi tekrar ediyoruz;


At Ali' yi tekmele

4. sınıflardan Ali diye bir çocuk getirdi öğretmen sınıfa. Ali ata bak dedi o da döndü baktı. Anladınız demi yavrularım dedi. Yavrular anladı. Anladık ki öyle yekten ata bakmak suratta mal bir ifade bırakıyor. Çocuk aklı işte o zamanlar çok içerledik kırsal eğitim öğretime. Yavrular olarak biz sanıyorduk ki bizim orda at çok diye ata bakıyor Ali. Aynı Ali misal izmirde olsa Ali avrada bak olacak Ali de avrada bakarken o mal ifadeyi değiştirecek. Ata bakmak ve mallık kaderimizdi sandık.

Olayın daha önemli tarafı; Ali' nin ata bakışını anca pratik yaparak öğreneceğimizi düşünen beyinler her sabah yaradan ne kelimeler yaratmış dedirten kelimelerden anlamadığımız cümlelerle yeminler ettiriyordu. Anasının ak sütüne karışmış omega3 lerle, ballarla, muzlarla beslediği, asker çocuğu zekası taşıyan yumru elli badem gözlü bebelerin ezberleyip, okul camiasına tekrar ettirttiği andın hala ne boka yaradığını bilim açıklamış değil. Ne dediğimizi anlamadığımız için de hayatımızda ilk kez ettiğimiz yeminin heycanını yaşayamadık. Arada bilime saygımız, sevgimiz, güvenimiz de gitti. Tüh.

Emel ipe takıl kafanın üstüne yere düş!

Gömleğinin, pantolonunun çizgisi kaymış okul yönetimi 3 kişi oturduğumuz sıralarda 2 kişi oturtmaya çalıştıl bi zamanlar kabul etmedik. Bu seyreltmeye anlam da veremedik. Hadi biz sırada 3 kişi kartona konmuş civcivler gibi birbirimize sarılıp ısınmaktayız. Nedir sizi tek başınıza ayakta sıcak tutan o fizik ötesi güç?

Bilmem bilir misiniz, soğuk havada kakanızı yaparsanız çıplak gözle bokunuzun üstünden çıkan dumanı seyredebilirsiniz. Tuvaletimiz okulun arka sokağında Edisondan habersiz bir kulübeydi. 3 kişi yan yana işer, kol kola donumuzu çeker, omuz omuza donmuş musluktan su damlası beklerdik. Tuvaletimizin bu ahır özellikleri yanında unisex oluşu moden bir hava katıyordu ayrıca.

Bokumuzun dumanını seyir hali eğer biraz uzun sürerse "götüm dondu! götüm donudu!" diye o minik çıplak götünüzü okul yönetiminden birilerinin daha yeni elektrikli sobadan çektiği sıcak elleriyle ısıtmasını talep edebilirdik işte her kaosta öyle başlıyordu zaten.

Bizim oyunlarımız sınıfa taşıdığımız odunları, kömürleri "odun ve kömür ile etkin soba yakma teknikleri" konusunda uzmanlaşmış öğretmenin önüne atmak, onun o küfrede küfrede yakmaya çalıştığı sobayı yada küfreden öğretmeni  izlemek. Kömür olmuş elleri musluklar donduğu için yıkayamamak, birbirimizin suratına sürmek, eve gittiğimizde anamızdan 1 ton kömür dayağı yemekten ibaretti. O yüzden kıskancız aczık.

Ilık süt kayna Işıl' ın üstüne dökül!

Evimizin mutfak dümeni başında sümen edilmiş taze besincikler poketopun içine konulmuş pikaçu gibi fermantasyon geçiriyordu. Cillop gibi elma koyuyorsun pörsüyor, portakal koyuyorsun şişiyor, kalıp peynir koyuyorsun eritme oluyor, afedersin turp koysan anana sövüyor. Hele mevsimlerden kışsa, hele yumurta koyduysan kesin donuyor. Eksi anasının hörekesi soğuğunda donmuş yumurtaları çözmek sağlam bi küresel ısınma istiyordu ki sera etkisi yaratacak ossuruk bizde yoktu canlar.

Bu koşullar altında ılık süt tabiri sadece gaz yapan bir içecek olarak geçti kayıtlara. İçen varsa tee diğer sınıflardan belli oluyordu. Hatta doğru tarifini yapsam o kokuyu herkes tanır. Şöyle; Ilık sütün midede soğuktan buzul olması, ince bağırsağa kadar kendini mayalama çalışmalarıyla gaz olarak yumurtayla, yanmış lastik kokusu karışımı çıkan kokuydu o.

Bonus; Bana Çocukları Ziklemediniz Dedirtemezsiniz!

Yine zulümlerden zulüm beğendiğimiz bir kış ayı Süleyman Demirel geliyor diye diktiler bizi yolların kenarlarına. İt gibi titriyoruz dicem itlere yazık. Biz bir hayvandan daha çok titriyorduk. Titremekten çeneme ağrılar girdi, kulaklarım bir sarıya bir pembeye döndü. Sülüman dayıya ayıp diye montlarımızı giydirmediler üzerimize. Sanki montolarımızı giyersek "Sülü bu montların kapşonları var ya... sana girsin eylemi"ne dönüşecek olay. Selamın kavlen yahu.

 Aha geliyo aha geldi derken, bizi sevecek, oyuncak verecek sanırken akşama doğru önümüzden siyah siyah arabalar geçmeye başladı. Bitanesinin içinden bize bakan kel bi adam. Bırakın durmayı resmi araçlara özgü korna bile duymadık efenim. Ne gördünüz dedi öğretmen sonradan, ne görecez aynı Ali'nin ata baktığı gibi bize bakan bi adam gördüm. Şapka? Valla onu görmedim... Ama baya baya bildiğin adamdı...